Aşağıdaki metni sermelix‘in izniyle vesvese’de paylaşıyoruz. Bloğunda Türkçeye daha önce çevrilmemiş kimi kadın yazarlara ait eserlerin, ağırlıklı olarak şiirlerin çevirilerini okuyabilirsiniz.
“Toplumsal cinsiyet” hakkında bildiklerimizi unutmaya çalışsaydık ne olurdu?
Unutmak derken, toplumsal cinsiyetin ne olduğu, ne anlama geldiği ve nasıl işlediğiyle ilgili düşündüğümüz, hatta onu “orada bir yerde” var olan bir “şey” olarak değerlendiğimiz öğretiden çıkmayı kastediyorum. Bu yazıda, toplumsal cinsiyet öğretilerinden çıkma uğraşının, toplumsal cinsiyete yeni bir teorik ve metodolojik yaklaşım oluşturmada atılacak ilk adım olduğunu öne süreceğim.
Toplumsal cinsiyet teorisinin önüne geçmek ve öğretilerinden çıkmak, toplumsal cinsiyetle ilgili güncel tartışma ve gerilimlerden uzaklaşmak ve onun politik imkân ve kısıtlamalarını yeniden değerlendirmek için fırsat sağlar. Feministler yaklaşık yirmi yıldır, toplumsal cinsiyet kavramının eleştirel yanının hafifletilmesine hayıflanıyor. Birçoğu, toplumsal cinsiyetin gündelik kullanımda ve politika oluştururken iktidar hiyerarşilerini parçalayacak bir araç sunmak yerine “cinsiyet” ile eşanlamlı olarak kullanılmaya başlandığını ya da daha da beteri, piyasa odaklı yönetimin, cinsiyet eşitliğini teşvik etme kisvesi altında kadınların esnetilebilir ve risk taşıyan işlerini çoğaltmak için bu kavramı gasp ettiğini düşünüyor. Diğer tartışmalarda, toplumsal cinsiyetin bir iktidar düzeni mi yoksa şahsi kimlik olarak mı algılanacağı Anglo-Amerikan feministler arasında derin anlaşmazlıklar yaratırken “toplumsal cinsiyet ideolojisi” denilen şeye saldırı, muhafazakâr ve aşırı sağcıların dayanak noktası haline geldi. Dolayısıyla, günümüzde toplumsal cinsiyet, farklı politik özne ve kurumlar arasında değişik anlam ve amaçlarla kullanılıyor.
Feminist düşünürlere göre böyle toplumsal cinsiyet “belaları,” toplumsal cinsiyeti feminist teori ve politika için anlamlı bir kavram olarak tutmak üzere yeniden teorileştirme çabasına sebep oldu. Ancak, toplumsal cinsiyete dair belirli görüşleri iyileştirme ya da koruma çabasındayken cinsiyetin toplumsal inşasının teorisi olarak anlaşılan toplumsal cinsiyetin başlangıcında da feminist bir görüş olmadığını unutuyoruz. Michel Foucault’nun cinselliğin Victoria döneminde ortaya atılan görece yeni bir kavram olduğunu açıkladığı gibi, Jennifer Germon ve Joanne Meyerowitz gibi araştırmacılar toplumsal cinsiyetin de cinsellik gibi, bilimsel bilgi ve tıbbi uygulamalara tümüyle dolanık bir icat olduğunu gösterdi. Bununla beraber, Foucault cinselliği yalnızca tarihsel bir oluşum değil, aynı zamanda iktidarın aracı ya da teknolojisi olarak yorumlamıştı. Toplumsal cinsiyetin nasıl hep iktidarın aracı ya da teknolojisi olduğunu kavradığımızda günümüz politikasında neden ve nasıl böylesine tartışmalı bir alan kapladığını daha iyi anlamamızın mümkün olduğunu ve buna karşılık nasıl bir politik duruş sergilenebileceğini tartışacağım.
* * *
Toplumsal cinsiyet teorisinin kurucu nüvesi sıklıkla Simone de Beauvoir’ın çalışmalarına, özellikle de kadın doğulmadığı ancak kadın olunduğu görüşüne dayandırılıyor. Oysaki İkinci Cinsiyet kitabı toplumsal cinsiyet kavramını ne dile getiriyor ne de onun üzerinde duruyor. Sara Heinämaa’nın ileri sürdüğü gibi, cinsiyet / toplumsal cinsiyet teorisinin Beauvoir ile ilişkilendirilmesi, Anglo-Amerikan kaynaklı bir yanlış okuma. Cinsiyet / toplumsal cinsiyet ayrımı, “kadın olma” görüşü toplumsallaşma fikrine değil, cinsel farkın anlamının fenomenolojik tanımına dayanan Beauvoir’a yabancı bir ayrım. Buna karşı, cinsiyet / toplumsal cinsiyet, cinsiyetli varlıkların gerçekliğini ayırt edilebilir iki düzene, yani biyolojik ve kültürel düzene, yapılandıran ontolojik bir çerçeve. Bu, İkinci Cinsiyet’ten yirmi bir, toplumsal cinsiyetin şu anda anladığımız şekliyle ilk kez teorileştirilmesinden on beş yıl sonra, 1970’te çıkan ve çığır açan, Kate Millett’ın yazdığı Cinsel Politika’ya kadar feminist teoride ilgilenilen bir konu değildi.
Cinsiyetin toplumsal, kültürel ve psikolojik yönlerini ifade eden toplumsal cinsiyet, feministlerin türettiği değil; ilk olarak, meslektaşları Joan ve John Hampson ile interseks insanlarda (biyolojik ve fizyolojik cinsiyet özellikleri örtüşmeyen insanlar) cinsiyet rollerinin oluşumu üzerine bir dizi makale yayımlayan psikiyatrist Dr. John Money’nin 1955’te ortaya attığı bir kavramdı. Money, interseks bireylerdeki psikoseksüel sonuçları en iyi öngören faktörlerin ne olduğunu, diğer bir deyişle, interseks birinin kendini kadın mı erkek mi olarak tanımlayacağını gösteren işaretleri tespit etmekle ilgileniyordu.
Money ile Hampson’ların çalışmalarının büyük bir önergesi vardı: araştırmaları, kromozomlar veya hormonlar gibi biyolojik etmenlerin baskınlığının toplumsal cinsiyet rollerinde belirleyici olduğunu teyit etmek yerine, çoğu interseks insanın doğumlarında kaydedilen cinsiyetlerinin rollerini edindiğini göstermişti. Bu araştırmalara dayanarak, birinin psikolojik cinsiyetinin doğuştan gelmediğini ya da biyolojik olarak belirlenmediğini ama toplumsallaşma süreçleriyle (bazı nadir durumlarda, bu toplumsallaşma biyolojik etmenleri tamamen geçersiz kılsa bile) öğrenilen bir şey olduğunu savunan yeni ve radikal bir görüş sundular.
Bu öğrenilmiş psikolojik cinsiyete toplumsal cinsiyet adını verdiler. Ayrıca, “toplumsal cinsiyet rolü” terimi de “bir kişinin oğlan ya da erkek, kız ya da kadın olduğunu göstermek için söylediği veya yaptığı her şey” anlamında ortaya atıldı. Terim, dilbilimdeki cinsiyet [gender] kavramıyla Money’nin Harvard Üniversitesi’nden hocası ünlü sosyolog Talcott Parsons’ın “cinsiyet rolleri” fikrini birleştiriyordu. Parsons’ın yapısal işlevselciliğinin 1950’lerde popülerliğinin zirvesinde olması burada kritik bir noktaydı. Bu görüş toplumu, toplumsal uyumluluğun yapıtaşı edimler, ilişkiler, süreçler ve yapılardan teşekkül bir sistem olarak incelemeye odaklanıyordu. Bilhassa aile, çocukları cinsiyet rollerine göre toplumsallaştırmasıyla normları yeniden-üreten kilit bir sosyal kurumdu. Money’ye göre, ebeveynler tavırları ve çocuklarıyla kurdukları ilişkilerle çocuğun cinsiyetinin belirlenişini ve yetiştirilmesini sürekli pekiştirmeliydi. Buna çocuğun anne ya da babasını dişi veya erkekle özdeşleştirebilmesi için kuşkulu genital organlarının ameliyatlarla “normalleştirilme”si de dahildi.
Herkesin biyolojik olarak mutlak dişi-erkek ikiliğine kolayca sığdırılamayacağını bildirmesine rağmen Money, bu yeni toplumsal cinsiyet kavramıyla, kuşkulu genitalle doğmuş çocukların tutarlı şekilde cinsiyetlendirilmiş heteroseksüel bireyler olarak yetiştirilmesini sağlamak için onlara ameliyatla müdahale edilmesini onamıştır. Bu yüzden de, Money’nin çalışmalarının, çekirdek ailenin toplumsal düzenin temeli olduğunun varsayıldığı, Beyaz Amerikalı çekirdek aile yaşamının Batılı, savaş sonrası ideallerine dayanan normatif bir boyutu vardı. Bu da, dolayısıyla, çocuklara doğumlarından sonra en kısa sürede ameliyatla müdahale edilmesini gerekli kılıyordu çünkü Money, toplumsal cinsiyet rollerinin iki buçuk yılda geri dönüşü olmayan kimlikler haline geldiğini düşünüyordu. Yaptıklarının çocuklar için en iyisi olduğunu savunan Money ve diğer doktorlar için ebeveynleri ameliyat prosedürlerine onay vermeye ikna etmek hayli kolay oldu. Ameliyat, konuşabilecek yaştaki çocuklara uygulandığında çocukların bu şiddete gösterdikleri direnç, çocukça bir paranoya diye göz ardı ediliyordu. Bu interseks vakalarla ilgilenme protokolleri dünya çapında standartlaştırıldı ve günümüzde de hâlâ büyük ölçüde kullanılıyor.
1960’larda toplumsal cinsiyet kavramını psikanalist Robert J. Stoller daha da geliştirdi. Stoller, transseksüelliği anlamak ve terapisinde kullanmak için Money’nin çalışmalarına başvurdu ve cinsiyeti, cinsiyetin biyolojik özelliklere, toplumsal cinsiyetin toplumsal, kültürel ve psikolojik hallere işaret ettiği biyoloji/kültür ayrımına açıkça eşleyerek toplumsal cinsiyetten ayrı bir bilgi düzeyi olarak sınıflandırdı. Stoller ayrıca, bir kişinin benlik anlayışıyla takındığı tavır arasındaki farkı gözetmek için “toplumsal cinsiyet kimliği”ni “toplumsal cinsiyet rolü”nden ayrı tuttu. Stoller’in görüşünde toplumsal cinsiyet kimliğinin bir kez belirlenip yerleşmesi, transseksüelliği önlemek için çocuk cinselliği ve ailevi ilişkilere müdahale alanı olarak özen gösterilmesine sebep oldu. Stoller, toplumsal cinsiyet kimliği halihazırda belirlenmiş olan yetişkinler için cinsiyet farklılıklarını ehlileştirme ve genitallerini kişisel benlik algılarına uyumlu hale getirme aracı olarak ameliyatı savunuyordu. Bu, doktorlarından cinsiyet değişim ameliyatı isteyenlerin sayısının gittikçe arttığı trans danışanların özgürleşmesi anlamına geliyorken tıp için yetişkinlerin olağandışı cinsiyetlerini normalleştirme yöntemiydi de aynı zamanda.
***
Kate Millett 1970’te toplumsal cinsiyeti cinsiyetten ayrı ve toplumsal olarak inşa edilmiş bir şey olarak ele aldığında Money ve Stoller’in çalışmalarına direkt atıfta bulundu. Germaine Greer, Ann Oakley ve Gayle Rubin gibi tanınmış diğer feministler de aynısını yaptı. Rubin’in o vakitten beri belirttiği gibi, Money’nin çalışmaları feministler için önemli bir kaynaktı çünkü maskülenlik ile feminenliğin içkinliğine, biyolojinin bir kader olduğuna karşı çıkan, uzun yıllardır süregelen feminist argümanlara bilimsel kanıt sağlıyordu. Toplumsal cinsiyet kavramını kullanmak, kadın ve erkeklerin farklı davranması ve yaşamasının doğuştan belirlendiği yargısına karşı çıkmaya olanak sağlıyordu. Dahası, toplumsal cinsiyet rolleri aslında öğrenilen şeylerse, o halde kadınların özgürleşmesi, kadınların ikincilleştirilmesine sebep olan toplumsal ve kültürel yapılar, normlar ve pratiklerin alaşağı edilmesiyle mümkündü. Gelgelelim, 1970’lerin Anglo-Amerikan feministleri terimi bu psikiyatrik bağlamdan aldıklarında onunla ilişkili bu suistimalleri (çocuklara yapılan genital ameliyatlar ve transgender insanların patolojikleştirilmesi) göz ardı ettiler. Toplumsal cinsiyet kavramının feminist mücadeleye sağladığı büyük faydalara rağmen bu; tıbbın, bedeli ne olursa olsun kati cinsiyet ikiliğini sağlama konusunda suç ortaklığını teşhir etme fırsatını da kaçırmaktı aynı zamanda.
Şu ana kadar göstermeye çalıştığımın, toplumsal cinsiyetin tarihinin yalnızca dilin değil, iktidarın da tarihi olduğu anlaşılmıştır umarım. Birçok kişinin toplumsal cinsiyet kavramıyla daha önce hiç olmadığı kadar kuşatıldığını hissettiği bir dönemde bu kavramın savaş sonrası toplumsal kontrol bağlamında spesifik olarak ortaya atıldığını hatırlamak, toplumsal cinsiyetin her zaman politik olduğunu aklımıza getirmeli. Toplumsal cinsiyetin sahih bir anlamı ya da saf bir çıkış noktası yok ama ortaya çıktığından beri, bedenleri kontrol etmek, düzenlemek ve denetlemek için bir mekanizma olarak kullanılıyor. Makalenin başında belirtildiği gibi, toplumsal cinsiyet kavramının kullanımları daha önce hiç olmadığı kadar çatışma halinde, her biri kendi tanımlamalarının doğruluğundan emin görünüyor. Toplumsal cinsiyeti farklı farklı politik tasarı, mesele ve menfaatlerin kullanabileceği düşünüldüğünde herhangi bir hareketin bu terimi sahiplenmesinin ona nihai doğruluk, ışık tutan cevaplar ya da ilerici çözümler sağlayacağını farz etmek hata olur. Toplumsal cinsiyet, cinselliğin uzun tarihinde, insan deneyimini anlamlandırmak için kullanılan en yeni ve hiç şüphesiz ki Anglo-merkezli bir yöntem sadece. Kavramdan olmasa bile en azından ona bağlılığımızdan vazgeçmek, günümüzdeki açmazları aşacak eleştirel düşünmeye yeni açılımlar katmak için bu yüzden elzem.
Jemima Repo, “Unlearning Gender,” The Philosopher, vol. 107. no.3, 2019
çeviri: smb / sermelix
ingilizcesini buradan okuyabilirsiniz.
* ing. “unlearning gender”. “unlearn,” öğrenilmiş bir şeye dair bildiklerimizi, bunlar genellikle hatalı, eksik veya kusurlu olduğundan bir kenara atmak anlamı taşıyor. sanıyorum ki oturmuş bir karşılığı yok, bağlamına göre açıklamalarla çevriliyor. “öğrenmeyi geri almak / geriye çevirmek” (1) veya “öğrenileni unutmak” (2) gibi çeviri önerilerine rastladım. bu yazının bağlamı düşünüldüğünde, (1) gibi çevirmek toplumsal cinsiyetin birçoğumuzun bile isteye “öğrendiği” bir şey olmadığı, (2) gibi çevirmekse “unutma”nın her zaman bilinçle yapılan bir şey olmadığı ya da unutulan veya unutulduğunu zannettiğimiz şeylerin yeniden yüzeye çıkabileceği gerçeğini göz ardı etmek gibi geldi. bu yüzden ben, toplumsal cinsiyetin bile isteye öğrendiğimiz bir şey değil, kendimizi içinde bulduğumuz bir anlamlar bütünü olduğunu ve bundaki “hatalı, eksik veya kusurlu” yanları görüp ondan bilinçli olarak sıyrılma çabasını daha iyi anlattığını düşündüğüm “öğretiden çıkmak” ile karşılamaya çalıştım bu ifadeyi.
One Comment Kendi yorumunu ekle