Kültürümüz evliliği her kadının delicesine istediği ve erkeklerin kadınlara bahşettiği büyük bir lütuf olarak göstermekte. “Bekarlık sultanlıktır”, “Aklı olan erkek evlenmez” diyenler ve sosyal medyada evlilikten şikayet edenlerin büyük bir kısmı erkekler. Örneğin “kırmızı hap dağıtarak erkekleri feminazilerin inşa ettiği Matrix’ten çıkartan” bir erkek hakları sayfası da evlilikte kadınların yaşadıkları sorunların erkeklerinkine oranla devede kulak kaldığından bahsediyor. Tüm bunlara karşın “30 yaşına gelip de halen daha daha evlenenemiş” kadınlarla dalga geçmek erkekler arasında sık görülen bir davranış biçimi. Peki evlilik gerçekten erkeklerden alıp kadınlara veren bir kurumsa, erkekler kadınların baskısıyla evlendiklerini iddia ediyorlarsa neden belli bir yaşa gelip “evlenememiş” kadınlarla dalga geçmeye devam ediliyor? Aksine bu kadınlar bir erkekle evlenip iddia edildiği gibi onu sömürmeyecek kadar yüce gönüllü oldukları için el üstünde tutulmaları, takdir edilmeleri gerekmez mi? Bu yazı da işte bu sorulara ve cevaplarına odaklanıyor. (Görsel: Marc-Anthony Macon)
Elbette Erkekler Kadınlardan Daha Çok Çocuk İstiyor
Kadınlar. Bir erkeğin parmağına yüzüğü takmak ve bir aile kurmak için sabırsızlanıyorlar. Ama erkekler… Erkeklerse güzelim bekârlık günlerini bırakıp, kafeslenerek birinin kocası olmayı asla istemezler. Hikâyeyi biliyorsunuz, heteroseksüel ilişkilere dair ağırlıklı fikir bu.
Ancak yakınlarda yapılmış bir anket farklı bir tablo çiziyor. Anket, erkeklerin kadınlardan daha çok çocuk sahibi olmak istediklerini ortaya çıkarıyor. Aynen. New York Magazine’in The Cut’ında Bryce Covert’a ait, kısa süre önce yayımlanan bir makalede tartışıldığı gibi kadınlar bu konuda tereddütteyken erkekler yuva kurup çocuk sahibi olmaya daha istekli görünüyorlar.
Böyle bir şey nasıl olabilir?! Bir erkeğin nasıl “başının bağlanacağı” hakkında sürüyle kitap, kadınlara “yapabiliyorken onu kapması” gerektiğini söyleyen bir sürü makale ve “bağlanma fobisi” olmayan ve güya bulunmaz hint kumaşı olan o erkekleri bulma konusunda kadınlara yardım eden bir sürü ilişki gurusu var. Erkeklerin kadınlardan daha fazla bir aile kurmak istemesi fikri, yaygın inanışın tam aksidir.
İşte burada ataerkinin temel işleyiş biçimlerinden birini görüyoruz. Ataerki tersine mantık yoluyla işleyen bir ideolojidir. Örneğin erkekler kadınlara tecavüz etmezler. Bunun yerine haber başlıkları “kadın tecavüze uğradı” şeklindedir. Erkekler fahişeleri kullanmaz. Kadınlar “hizmetlerini” sunarlar. Erkekler kadınları öldürmez. Kadınlar geceleri yalnız yürürken öldürülür. Yani, ne bekliyorlardı ki?
Erkek şiddetinin en belirgin olduğu koşullarda, ataerkil ideoloji mevcut durumu tersine çevirerek kadınları bundan sorumlu özneler haline getiriverir. Kadınlar olarak aşağılanmanın saygı, boyun eğmenin güçlenme ve evlenip çocuk sahibi olmanın kadınların fikri olduğuna inandırıldık.
Gerçekte evlilik, kadınları kontrol altında tutmaya yarayan tarihsel bir kurumdur. Kadınlar yasal olarak bir erkeğe bağlanarak, özerkliklerini ve onu kolayca terk etme yeteneklerini kaybederler. Karısı erkeğin ikinci annesi olur ve kocasını bakımıyla ilgilenmesi ve onu beslemesi beklenir. Günlük yaşamın devam etmesi için ihtiyaç duyulan tüm görevleri yerine getirir ki kocası büyüyüp serpilsin. Sözümona ilerici, feminist çağımızda bile kadınların hala çocuk yetiştirme ve eviçi emeğin çoğunu üstlenmeleri beklenir. Böylece erkekler bu sorumlulukları fazla yüklenmeden yaşam hedeflerinin ve kariyerlerinin peşinde koşabilirler. Evlilikte ve üremede erkekler açıkça kazançlı çıkanlardır.
Evlilik kurumunun ortaya çıkışından bu yana, asırlardır bu durum geçerliliğini sürdürüyor. Ancak yolda hatlar bir şekilde karışmış gözüküyor. Her nedense, erkekler kadınların evlilik talebine gönülsüzce boyun eğerek onlara büyük bir iyilik yapıyormuş gibi davranıyorlar.
Çocukluk çağında bile kızlar prenslerinin geleceği günü hayal eden karakterler olarak görülürler. Bu dolambaçlı, açık uçlu yolculukta yürürken vahşi maceraları ve çok sayıda sevgilileri olmasını hayal edebilirler. Fakat son durak, yani o biricik kişi en büyük arzularıdır. Öyle ki kadınlar olarak bir erkeğin eşimizin olmasını aç kurtlar gibi bekler halde gösteriliyoruz.
Bekar kadın çaresizliğin tasviridir ve “biyolojik saat” adı verilen saatli bombanın üzerinde oturur. Bir erkek ona (nihayet) evlilik teklif ettiğinde bir kadının alabileceği en büyük hediyeyi veriyormuş gibi muamele görür. Hatta bazen bu teklifi kadının doğum gününde yapar çünkü ilişkilerinde bunu zaten deli gibi isteyen kişi kadındır. Evlilik günü “kadının günüdür”. O bir Bridezilladır* bir erkeği ağına düşürerek kadınlık gücünün gereğini canavarca yerine getirmiştir. Erkeklerin fantezi dünyasındaki “dişli vajina”** avını tuzağa çekerek dişlerini onun üstüne kapatmıştır.
Bu arada baba olmak istediklerini gururla ilan eden erkekler “iyi adamlar” olduğu için övülüyorlar. Sevecekleri ve geçindirecekleri bir aile kurmak istedikleri için kesinlikle bencillikten uzak oldukları düşünülüyor. Ancak bu aslında yanlış bir çıkarım, sebebiyse maskülenliğin temel olarak yanlış anlaşılmasında yatıyor.
Kadınlar olarak erkeklerin durumunu anlamak bizim için çok zor, çünkü enerji tasarrufu modunda çalışıyoruz. Parçası olduğumuz her şeye kendimizden de bir parça veriyoruz. Zamanımızı, enerjimizi, sevgimizi, ilgimizi, yardımımızı ve neşemizi veriyoruz. Bunların sadece sınırlı bir miktarına sahip olduğumuz için de çeşitli ahlaki buyruklara göre onları adil bir şekilde dağıtmak için elimizden gelenin en iyisini yapıyoruz. “Yeni arkadaşlar edin ama eskileri ihmal etme”, “İyi bir arkadaş ol ancak onlara çok fazla zaman harcama, çünkü aile her zaman ilk sırada gelir”, “ Kocanın ilgi gördüğünü ve iyi bakıldığını hissettiğinden emin ol yoksa kendine başka birini bulur” gibi. Genelde kendimizden o kadar çok veririz ki bize bir şey kalmaz ama karşılıklı özveriyle mutlu olduğumuz için bunu umursamayız. Bir başkası bize zaman harcayıp ilgi gösterdiğinde de aynı enerji tasarrufu modunda çalıştıklarını varsaydığımız için onların da fedakarca duygularla davrandığını düşünmeye meyilliyizdir. Ancak erkekler cephesinde durum pek böyle değil.
Erkekler dış dünyaya açıldıklarında vermek zorunda oldukları sınırlı enerji sorunları yoktur. Dünya onlar için inşa edilmiştir ve bu yüzden verdikleri her şey onlar için geri dönüşü olan bir yatırımdır. Örneğin çok çalışmaları kariyerlerinin mükemmelleşmesiyle ödüllendirilir. İş hayatındaki “ahbap çavuş ilişkisi” ilkesi sayesinde erkekler arasında kurulan dostluklar paha biçilemez profesyonel iş bağlantılarıdır. Bir erkeğin karısı ve çocuğu olması onun enerjisini tüketmez. Aksine o, sömürgelere sahip gibidir. Çok az yatırım yaparlar ve karşılığında hak sahibi olarak ödüllendirilirler. Kadın çocuğu büyütür ve çocuk yetişkinliğinde yaşlanmış babası için yeni bir kaynak haline gelir.
Bu yüzden erkekler elbette çocuk isterler. Dünyanın bu kadar aşırı nüfuslu olmasının sebebi kadınların feminen cazibelerini kullanıp erkekleri kandırarak baba yapmaları değildir. Tabii ki anne olmak isteyen kadınlar da var. Ancak feminizmin kökünü kazıması gereken şey, erkeklerin evlenip kadınları hamile bırakarak onlara iyilik yaptıkları yönündeki kültürel mite dayanan bu kötücül yaklaşım.
*Bridezilla: İngilizce gelin anlamına gelen bride kelimesi ve Godzilla’nın birleşiminden oluşan ve düğün töreninin mükemmel olmasına takmış ve bu sebeple tuhaf davranışlar sergileyen kadınlar için kullanılan alaycı bir söz.
**“Latince’de ‘vagina dentata’ (dişli vajina) olarak adlandırılan bu olguda, vajinanın tek görevinin, parçalayıcı dişleriyle penisi yiyip yok etmek olduğuna inanılır. Bir kadınla sevişen erkeğin ejakülasyondan sonra penisinin ereksiyon gücünü kaybettiği, vajinanınsa spermlerle beslenerek daha da palazlandığına inanılır. Bir Kuzey Amerika Kızılderili miti olan Dişli Vajina, kadın gücü ve erkek korkusunun doğrudan aktarımıdır. Her vajina mecazen gizli dişlere sahiptir; çünkü erkek çıktığında, girdiğine göre azalmıştır.” Dişli Vajina Babafingo’ya Karşı…- Hande Öğüt
Bu yazı ilginizi çektiyse yine aynı yazarın Evlenmemek için 11 Sebep yazısını da okumak isteyebilirsiniz…
Çeviri: Pınar