ANDREA DWORKIN
Bu konuşma, 28 Haziran 1975’te Central Park, New York’ta Lezbiyen Onur Haftası için düzenlenen bir mitingde sunulmuştur.
Lezbiyen olmanın benim için üç anlamı var:
İlki; zihnimle, kalbimle ve ruhumla kadınları sevmem, onlara değer vermem ve saygı duymam. Kadınlara duyduğum bu sevgi, hayatımın kök saldığı toprak. Ortak yaşamımızın toprağı. Hayatım bu topraktan yeşeriyor. Başka herhangi bir toprakta solardım. Güçlü olduğum herhangi bir alanda, bu besleyici sevginin gücü ve tutkusu sayesinde güçlüyüm.
İkinci olarak, lezbiyen olmak benim için dokunma ve tadımdan gelen erotik bir tutku ve yakınlığın olması demek; yabanıl, tuzlu bir yumuşaklık, terin tatlı ıslaklığı, memelerimiz, ağızlarımız, amlarımız, birbirine karışmış saçlarımız, ellerimiz… Denizinki kadar derin ve gizemli, dağlarınki kadar kudretli ve dingin, rüzgâr kadar direngen ve değişken bedensel bir tutkudan söz ediyorum burada.
Üçüncü olarak, lezbiyen olmak benim için, kendi bedenimle hatırladığım, aradığım, arzuladığım, bulduğum ve içtenlikle hürmet ettiğim annenin anısı demek. Doğumda birbirimizden koparılana dek annelerimizle bir olduğumuz rahmin anısı demek. İçerideki, annenin içindeki, bizim içimizdeki o yere, doku ve zarlara, sıvıya ve kana geri dönmek demek.
Ortak zeminimiz olan besleyici sevgi, bedensel tutku ve annenin anısında bir onur var ve o onur öğle vaktindeki yaz güneşi gibi parıl parıl parlıyor. Bu onur hakir görülemez. Hakir görmek isteyenler güneşe avuç avuç çamur atma durumundadır. Güneş parlamaya devam eder ve çamur fırlatanlar yalnızca kendi ellerini kirletir.
Bazen güneşi yoğun katmanlar halinde kara bulutlar kapatır. Yukarı bakan biri güneş diye bir şey olmadığına yemin edebilir. Güneş parlamaya devam eder oysa. Geceleri, ışık yokken, güneş parlamaya devam eder. Yağmurda, doluda, kasırgada ya da hortumda güneş parlamaya devam eder.
Güneş kendine, “İyi miyim? Değerli miyim? Benden yeteri kadar var mı?” diye sorar mı? Hayır, güneş yanar ve parlar. Güneş kendine, “Ay benim hakkımda ne düşünüyor? Mars bugün benimle ilgili ne hissediyor?” diye sorar mı? Hayır, güneş yanar ve parlar. Güneş kendine, “Diğer galaksilerdeki yıldızlar kadar büyük müyüm?” diye sorar mı? Hayır, güneş yanar ve parlar.
Önümüzdeki yıllarda bu ülkede korkunç bir fırtına kopacağını düşünüyorum. Gökyüzü tanınmaz halde kararacak. Sokakta yürüyenler karanlıkta yürüyecek. Hapishane ve akıl hastanesinde olanlar demirlenmiş pencerelerin ardındaki karanlığı görebilecek sadece, gökyüzünü bile değil. Açlık çekenler ve çaresizler bakışlarını yerden bile kaldıramayabilir. Onlar ayaklarının dibinde, yerde yatan karanlığı görecek. Tecavüze uğrayanlar onlara tecavüz eden kişinin yüzüne baktığında görecek karanlığı. Deliadamlar tarafından saldırıya ve zulme uğrayanlar, onlara doğru yaklaşanın kim olduğunu anlayabilmek için her an dikkatle karanlığa bakacak. Fırtına koparken, göremesek bile güneşin parlamaya devam ettiğini anımsamak zor olacak. Göremesek bile güneşin yanmaya devam ettiğini anımsamak zor olacak. Görmeye ve hissetmeye çalışacağız ve bizi hâlâ ısıttığını, orada olmasa, yanmasa, parlamasa bu gezegenin soğuk, ıssız ve çorak bir yer olacağını unutacağız.
Hayatta olduğumuz ve alacak nefesimiz olduğu sürece, etrafımızdaki dünyanın ne kadar karanlık olduğunun bir önemi yok, güneş yanmaya ve parlamaya devam ediyor. Güneşi olmayan bir bugün yok. Güneşi olmayan bir yarın yok. Güneşi olmayan bir dün yoktu. O durağan, sıcak ve iyileştirici ışık içimizde. Önümüzdeki karanlık zamanlarda bunu hatırlayın kız kardeşlerim.
Çeviri: smb / sermelix