‘Damızlık Kızın Öyküsü’ ürkütücü, peki ya feminizmin gasp edilmesi?

Damızlık Kızın Öyküsü feminist bir distopyaya dair bizi uyarırken, Hot Girls Wanted: Turned On (Seksi Kızlar Aranıyor: Azmış) belgeseli, patriyarkanın hareketimizi sisteme entegre etmesine izin verdiğimizde ne olduğunu gösteriyor.

Mayıs 2017’de Feminist Current’de okuyucuyla buluşan bu metnin, son günlerdeki ‘feminist pornografi’ tartışmalarına katkı sunmasını umuyoruz. Uzun yıllardır pornografi endüstrisinin özellikle kadınlar ve genel anlamda cinselliğimiz üzerindeki etkilerine dikkat çeken Gail Dines, bu yazısında Damızlık Kızın Öyküsü dizisiyle, yukarıda adı geçen belgeselde de yer alan ve ‘feminist porno’ yönetmeni olarak bilinen Erika Lust’un bir film çekimini karşılaştırıyor.

GAIL DINES

Geçtiğimiz hafta, ilk bakışta kadınlara dair çok farklı hikayeler anlatıyormuş gibi görünen iki yeni televizyon yapımı yayına girdi.

Netflix’in 2015 tarihli Hot Girls Wanted (Seksi Kızlar Aranıyor) belgeseli ile aynı ekip tarafından çekilen Hot Girls Wanted: Turned On (Seksi Kızlar Aranıyor: Azmış, kısaca HGWTO diyeceğiz) için birçok medya eleştirmeni, kadınların hem porno film çekmekle hem de porno filmlerde oynamakla nasıl güçlenebileceğini göstererek, porno endüstrisine önceki belgeselden daha nüanslı yaklaştığı yorumunu yaptı.

Hulu’nun Damızlık Kızın Öyküsü dizisi ise, kadınların meslek veya mülk sahibi olamadığı ve ancak damızlık, temizlikçi ve aşçı ya da vitrin süsü gibi zevceler olarak hizmet verdiği dehşet verici bir ‘kurgusal’ patriyarkal distopya anlatısı. Buna direnenler zehirli atık çöplüklerine veya daha beter yerlere sürgün ediliyor. Atwood birçok kez dizinin temel aldığı kitabının gerçekte kurgu olmadığını ileri sürmüş, ilhamını kadınların aslında dünyada nasıl muamele gördüğüne dair deneyimlerden aldığını söylemişti.

Dolayısıyla HGWTO erkekleri kendi oyunlarında nasıl mağlup edebileceğimizi gösterdiğini iddia ederken, Damızlık Kızın Öyküsü erkeklerin kadınları nasıl mağlup edip boyunduruk altına aldığını anlatıyor. İkisi arasında keskin bir karşıtlık var gibi görünüyor.

Ama gerçekte iki yapımın da altında yatan tema aynı: Kadınların gerçek rolünün sikilmek oluşu. HGWTO‘da kadınlar para kazanmak için sikiliyor; Damızlık Kızın Öyküsü‘ndeyse bebek yapmak için. İki anlatı da biyolojik determinizmin bir türünü aktarıyor: Kadınlar, birincil işlevleri erkeklerin ihtiyaçlarını gidermek olan, onlara tabi konumdaki cinsel araçlardır. Ve iki yapımda da kızkardeşlik kisvesi altında diğer kadınların yaşamlarını denetleyen amir rolünü oynayarak kirli işi yapanlar yine kadınlar.

HGWTO‘nun birinci bölümünde, kadınların pornocular haline gelerek nasıl da kendi cinselliklerini sahiplenmeleri gerektiğini ağdalı laflarla anlatan ‘feminist pornocu’ Erika Lust vardı. Burada Lust tarafından anlatılan hikayeye göre kadınlar kamera arkasına geçtiğinde, anaakım pornonun ‘kadının deliklerinde gidip gelen erkek’ odaklı halini değiştirebilir, kadınların cinsel fantezilerini yansıtan, sanatsal ‘erotik’ filmler yapabilirler… Bu bölüm, kadınların güçlenmiş porno cinselliği yoluyla patriyarkal zulümden kurtuluşunun hikayesini anlatmak üzere dikkatle hazırlanmış. Ama bu anlatının yaldızları, Lust’un ‘feminist porno’ ile aslında neyi kastettiğini görünce hızla dökülüveriyor.

Lust’ın kadınlar için ilgi çekici bir ‘erotik’ filme dair fikri oldukça tuhaf. Bir yandan ‘tatmin edilirken’ çıplak vaziyette piyano çalma fantezisini hayata geçiren kadın bir piyanist tasvir ediyor. Lust bu rol için Monica’yı buluyor. Monica hem bir piyanist hem de Lust’un kafasından uydurduğu bu fanteziyi hayata geçirmeye istekli. Ama bir sorun var: Monica’nın porno deneyimine sahip olmamasına, acemiliğine rağmen Lust, diğer rol için anaakım pornolarda çalışan bir adamı oynatıyor. Bunun sonucunda ortaya çıkansa sıradan, aşağılama içeren porno seksi. Yani tokmakla vurur gibi gerçekleşen penetrasyon ve saçların çekilmesi filan. Monica sahnenin sonunda bariz acı içinde ve travmatize olmuş durumda, karşıdan gelen kamyonun farlarına yakalanmış bir geyik gibi bakıyor. Ama unutmayın, bu ‘feminist’ bir porno film. O yüzden de Lust tam bir kızkardeş gibi davranarak, kendini daha iyi hissetmesi için Monica’yı gidip kucaklıyor ve ona bir bardak su veriyor. Ardındansa final sahnesi için orgazm taklidi yapmasını istiyor. Otantik dişi cinselliği buraya kadarmış!

Lust’ın Monica’yı bu filmi yapması için manipüle edip kafalayışını, oğlanlarınkinden farklı bir şey yaptığını anlatırken göz göre göre yalan söyleyişini izlemek mide kramplarına sebep oluyor. Estetik değer ve kadınların cinselliği üzerine anlatılan tüm teranelere rağmen, HGWTO zekice tezgahlanmış bir ideolojik propaganda çalışmasından ibaret. Lust, tıpkı oğlanlar gibi, kadınları cinsel olarak sömürmekten para kazanıyor; oğlanların aksine, markasını aşırı doygun bir pazarda farklılaştırmak amacıyla kendisini feminist bayraklara sarıp sarmalıyor. Lust’ın dünyasında kızkardeşlik güçlü çünkü feminizm adına kadınları pazarlamak için bir perde işlevi görmekte.

Lust’ın ikiyüzlülüğü, Damızlık Kızın Öyküsü‘ndeki kurgusal ülke Gilead Cumhuriyeti’yle müthiş bir uyum sağlardı. Damızlıklar, erkeklerin kirli işlerini yapan ‘teyzeler’in idaresindeki bir tür patriyarkal eğitim kampına gönderiliyor. Teyzeler damızlıkları manipüle ediyor, onlarla aynı safta olduklarına inandırıyor ve tanrı tarafından verilmiş olan bebek üretme rollerini ifa edecek şekilde eğitiyorlar. Elbette, bir damızlığın haddini aşması halinde onu hizaya çekmek için elindeki copla şoklayacak bir teyze her daim yakında. Ve damızlık, üreme vazifesini yerine getirdiğinde, teyzelerin kızkardeşçe kucaklaması geliyor.

Bu iki yapımı izlemek, kadınların insanlığını -ve de acısını- görünmez kılmanın bir yolu olarak, onlara yapılan zulmün ritüelleştirilmesini ifade eden, Mary Daly‘nin ‘patriyarkanın sado-ritüel sendromu’ adını verdiği şeyi akla getiriyor. Ritüelin kilit önemde bir öğesi ‘saflık takıntısı’. Pornoda ve Damızlık Kızın Öyküsü‘nde, kadınlar farklı yollardan da olsa ‘törensel biçimde yıkanıyor’. Monica’nın ‘banyosu’, tüylerinin alınmasını, onu elbirliğiyle jenerik görünümlü hiperseksüel bir porno oyuncusuna dönüştüren ve böylelikle onun kimliğini ve şahsiyetini silen makyözler ve kuaförler tarafından hazırlanmasını içeriyor. Damızlıklar ise, kendilerini bir banyo ile arındırmak ve ardından ‘tören’ için ritüelleşmiş bir giysi giymek zorundalar. Burada ‘tören’ efendinin tecavüzüne uğramayı ifade eden Orwellyen bir terim.

Bu ritüelleştirmedeki bir başka kilit öğe kadınların ‘mostralık işkenceciler’ olarak kullanılması. Daly’ye göre bu hem erkekleri aklamaya hem de kadınları birbirine düşürmeye yarıyor. Lust ve diğer ‘feminist pornocular’ sanki kadınlar için erotik film çekiyorlarmış gibi yapıyorlar. Oysa aslında ürettikleri porno filmler eril bakışa ve erkeğin cinsel tatminine hizmet ediyor. Benzer şekilde, teyzeler ellerinde elektrikli üvendirelerle cephenin en önünde duran iş bitiriciler ama arka planda, bir kadın haddini aşsın da onu öldüreyim diye ellerini ovuşturan makineli tüfekli bir erkek güruhu bekliyor.

Damızlık Kızın Öyküsü‘ndeki manidar bir sahnede, anlatıcı bize diğer damızlıklar da dahil hiç kimseye güvenemeyeceğini söylüyor çünkü herkes devlet ajanı çıkabilir. Feminizm, seks endüstrisini dişi cinsel güçlenmesi olarak pazarlayan neoliberal ideoloji tarafından gitgide sulandırılırken şu soruyu sormamız gerek: Hareketimizin içi artık patriyarkanın damızlığı olma noktasına kadar boşaltılmış olabilir mi?

(Çeviri: Serap Güneş)

Özgün metin: https://www.feministcurrent.com/2017/05/01/the-handmaids-tale-offers-a-terrifying-warning-but-hijacking-feminism-just-as-dangerous/