Ekranlarımızda ‘Tatlı-Sert’ Patriyarka

Adam bir muz serasında başına darbe alarak öldürülmüş; adamın karısı ve kardeşleri Müge Anlı stüdyosunda canlı yayında. Bu vahşi cinayeti kimin işlediğini bulmaya çalışıyorlar. Şüpheler adamın karısı Alime’de yoğunlaşıyor. Alime o gün, öldürülen kocasıyla birlikte kocasının bir arkadaşı olan Hasan’ın yanına gitmiş, çay içmişler, akşama buluşup balık yiyelim diye sözleşmişler, sonra baktıkları iki seraya gitmişler. İfadesine göre Alime, kocası ikinci serada muzlara bakarken ilk seraya su ve bıçak almaya gitmiş, döndüğünde kocasını yerde bulmuş, öldüğünü anlamamış, kaldırmaya çalışırken kanı görmüş, bayılmış kalmış. Birkaç saat sonra uyandığında dışarı çıkıp yardım çağırmış, önce yoldan geçen tanıdık bir araba durmuş, sonra karşıdaki komşuları gelmiş, sonra da ambulans gelmiş ve adamın en az üç dört saattir zaten ölü olduğunu söylemişler. 

Bu hikaye günlerce tekrarlanıyor çünkü günlerce canlı yayında Alime’nin yalanlarının üzerine gidiliyor. “İnsan kan tuttuğu için iki saat üç saat bayılmaz, yalan söylüyorsun” diyorlar; “Sen Hasan’ın evine yemeğe gittin mi hiç?” diyorlar, “Hasan size yemeğe geldi mi?” diyorlar, “Sen çocukların evde aç dururken nasıl o akşam kocanla ve Hasan’la balık yemeye gidecektin ki?” diyorlar, “Hiç ağlamamışsın, cenazede neredeyse güleç yüzlüymüşsün” diyorlar, “Sende hiç kocası ölmüş bir kadının hali tavrı yok, duygusuz gibisin, donuksun” diyorlar. Alime yalan söylüyor, bunun herkes farkında. Alime diken üstünde ve sürekli yalan söylüyor. Onun bu hali her nasılsa canlı yayında tüm hayatının didik didik edilmesine bahane oluyor. Alime’nin Hasan’la bir ilişkisi olabilir, kocayı birlikte öldürmüş olabilirler diye düşünüyor herkes. Alime her şeyi inkar ediyor. Ama herkes biliyor ki Alime yalan söylüyor. “Senden şüphelenmiyoruz ama bizce sen birini koruyorsun” diyorlar. Açık açık “cinayeti Alime’nin ilişkisi olan biri işledi ve Alime de onu koruyor” demeseler de, bunun yolları döşeniyor. Günlerce canlı yayında, kameralar, seyirciler ve bazı uzmanlar önünde Müge Anlı’nın sert sorgulamalarına direniyor Alime, ısrarla inkar ediyor, ısrarla da yalan söylüyor. Yalan söylediği çok açık. 

Müge Anlı’nın programlarında seyirciyi cezbeden şeylerden biri de bu olmalı: Ortada yalan söyleyen bir “kötü” var ve Müge Anlı kararlı ve azimli şekilde günlerce onun foyasını ortaya çıkarmak için çabalıyor. Tüm “iyiler” hevesle izliyor, hevesle “kötü”nün köşeye sıkışmasını bekliyorlar. Sonra genellikle stüdyoya gelen birkaç polis eşliğinde “kötü” gözaltına alınıyor ve işte mutlu son, “iyiler” kazanıyor, bir cinayetin sırrı daha açığa çıkmış oluyor. Sıradaki cinayet geliyor sonra. 

Ama bazı vakalar stüdyoya gelen polislerin alkışlarla uğurlanması kadar “mutlu” sona ulaşamıyor, bazı vakalar Müge Anlı’yı ve izleyicisini çok üzüyor. Alime’ninki de öyle bir vaka. Alime nihayet köşeye sıkışıyor, kocasını o muz serasında kendisinin öldürdüğünü itiraf ediyor. Sorgu bitmiyor ama. Alime anlatmak istemiyor her şeyi ama Müge Anlı sormaya devam ediyor; bunu da tabii ki “iyi niyetinden” yapıyor; herkes her şeyi bilsin ki seyirciler de Alime’yi anlayabilsin! 

Senelerce eziyet çekmiş Alime. Alime çalışmış, kocası kumarda kaybetmiş, çocuklarını dövmüş, Alime’yi dövmüş. “Öldür beni” demiş Alime, “seni öldürmem süründürürüm” demiş kocası, “çocuklarını öldürürüm” demiş. Küçük oğlunu balkondan atmış bir keresinde. “Büyük oğlum babası ölünce hiç ağlamadı, kurtulduk anne dedi” diyor. “Ben ne yaptıysam çocuklarımı korumak için” diyor, “beni de çocukları da öldürecekti.” Alime anlatmıyor ama Müge Anlı’nın da imalarıyla kocasının kumar borcu yüzünden Alime’yi pazarlamaya çalıştığını da anlıyoruz. Ayrıca bir bebekleri daha varmış, 40 günlükken boğularak ölmüş, Alime yine anlatmıyor ama o bebeği de kocasının öldürmüş olduğu konuşuluyormuş zaten (biz seyirciler olarak bunu Alime cinayeti işlediğini itiraf ettikten sonra öğreniyoruz). İzleyiciler de, Müge Anlı da, uzmanlar da çok üzgün. “Elbette cinayeti haklı çıkarmaz ama insan çocuklarını korumak için de çaresiz kalabiliyor”, değil mi? Ayrıca lütfen kimse Alime’nin namusuna laf etmesin, Alime de Müge Anlı da bunu özellikle vurguluyor. Alime’nin kimseyle ilişkisi yokmuş, kocasını da çocuklarını korumak için öldürmüş. Çocukların babadan olmadığına dair söylentiler çıkmış, sosyal medyada da Alime’nin “namusuyla ilgili” nahoş şeyler yazılıyormuş. Bunların astı astarı yokmuş. “Çocukların ikisine de DNA testi yapabilirsiniz, öyle bir şey yok” diyor Alime. Alime birazdan tutuklanacak ve canlı yayında namusunu korumaya çalışıyor. Günlerdir kararlı ve azimli bir şekilde Alime’nin “kimi koruduğunu” bin bir şekilde soran Müge Anlı da onun namusuna kol kanat geriyor artık. 

Hayatı boyunca ev içi şiddet üzerine araştırmalar yapan ve bugün tüm dünyada kadın cinayetlerinin önlenmesinde önemli bir araç olarak kullanılan Risk Değerlendirmesi’ni geliştiren akademisyen hemşire Jacquelyn Campbell, bir yerde yasaların, devlet kurumlarının ve kolluk kuvvetlerinin ev içi şiddete karşı kadınları ne kadar koruduğunun yalnızca kadın cinayetleri oranlarıyla değil, aynı zamanda kadınlar tarafından işlenen erkek cinayetleri oranlarıyla da anlaşılabileceğini belirtiyor. Ev içi şiddet mağdurları için yeterli kaynağın ayrıldığı, doğru politikaların üretilip uygulandığı ve yerinde polis müdahalelerinin yapıldığı yerlerde kadınlar istismardan kaçmanın tek yolunun faili öldürmek olduğunu hissetmiyor. Campbell’ın araştırmalarına göre, erkeklerin kadınlar tarafından öldürüldüğü vakalar da dahil, ev içi şiddet cinayetlerinin büyük çoğunluğunda (%67–%80) kadınlar cinayet öncesinde erkekler tarafından fiziksel istismara maruz kalıyorlar.*

“Kadınlar öldürdüklerinde, genellikle bir aile üyesini öldürüyorlar. Çoğunlukla kocalarını, eski kocalarını veya sevgililerini öldürüyorlar ve çoğunlukla (vakaların yaklaşık %75’inde) öncesinde kadına yönelik şiddet kaydı geçmişi oluyor. Ayrıca kadınlar erkeklerden farklı olarak yakın ilişki kurdukları erkekler tarafından şiddete uğradıkları sırada öldürüyorlar. Kadınlar çoğunlukla cinayete kurban giden erkek kendilerine şiddetli bir şekilde saldırdığında (yumruk atmak, silah doğrultmak gibi) öldürüyor; bu, cinayet araştırmalarında mağdur kaynaklı suç olarak ifade edilir.”

Alime Müge Anlı’nın günlerce canlı yayında sorgulayarak itiraf ettirdiği, senelerce istismara maruz kalıp cinayet işleyen ilk kadın değil, son da olmayacak. 

Kasım 2017’de Müge Anlı’da açılan cinayet dosyalarından birinde kocasını kendi kullandığı arabanın kaputundan atarak öldürmekle suçlanan Hatice, daha sonra 25 yıl hapis cezasına çarptırılmıştı. 

Hatice bir başka erkekle evliyken şiddet gördüğü için babasının evine dönmüş, orada daha sonra öldürmekle yargılanacağı kocasıyla tanışmış. Hatice bu iki evlilik arasında hamileymiş, çocuğa DNA testi yapılmış ve çocuk iki kocasından da değilmiş. Canlı yayında uzun uzun Hatice’nin ahlaksızlığını irdeliyoruz, daha sonra ölecek olan kocasının da aslında ne kadar “iyi” bir insan olduğunun vurgusu yapılıyor; çünkü bu koca, Hatice’yi bu durumu öğrenirse onu öldürecek olan babasının evine yollamamış, çocuğu kabullenmiş, bu konuyu kapatmış. Programın daimi avukatı Rahmi Özkan şöyle diyor bu olay üzerine: “Yani hem önceden evli olduğu adamdan değil çocuk, hem bu adamdan değil, üçüncü bir kişi daha var ortada, hamilelik de ondan. Bunu da bildiği halde sırf yardımcı olmak için, onu babaya gönderip de bazı olaylara sebebiyet verilmesin diye her şeyi bağrına basıyor!” Müge Anlı bir noktada araya giriyor, “Valla,” diyor, “ben anlamadım. Ama neyse, kınamıyoruz, hayatta herkesin başına her şey gelebilir.” Elini kulağına götürüp sonra da tahtaya vuruyor. Kınamıyor. 

Hatice’nin ifadelerine göre kasten öldürmekten 25 yıl ceza alacağı kocası “eve farklı tipte insanlar getiriyor” ve “kendisini çok farklı şeylere itmeye” çalışıyormuş. Eve Hatice bakıyormuş, adam çalışmıyormuş. Hatice hamile kalmış ve 6-7 aylık hamileyken bir başka erkekle arkadaşlık kurmaya başlamış. Çocuk doğduktan sonra bu arkadaşlık duygusal bir ilişkiye dönüşmüş. Kocası bu ilişkiyi biliyormuş ama eve Hatice baktığı için ses çıkarmıyormuş. Müge Anlı kocasının bu ilişkiyi bildiğine inanamıyor: “Peki o zaman neden adam bu ilişkiyi öğrendiğinde seni öldürmeye çalışmadı da o gece öldürmeye çalıştı? Mantıklı mı bu?” diyor. “Çünkü ben artık boşanmak istedim” diyor Hatice. Bir noktada eve ve çocuklara zaten kendisi baktığı için, kocasına verdiği 300-500 lirayla da bir ev tutar orada yaşarım diye düşünmüş ve kocasına boşanmak istediğini söylemiş. Müge Anlı araya giriyor: “Ama hayatım, yani çok az erkek boşanayım deyince boşanıyor. Sen alırsın çocuklarını, gidersin tutarsın bir ev ya da babanın evine gidersin. Açarsın boşanma davasını, boşanırsa boşanır, boşanmazsa da hakim bir şekilde boşayacak. Bugün de Türkiye’de boşanalım deyince adamlar da ‘aa tamam canım’ demiyorlar. Gel boşanalım diye ısrar etmeye gerek yok ki, git boşanma davasını aç.” Hatice boşanma davasını açmak için adliyenin kapısına kadar gittiğini, kocasının onu takip edip adliyenin kapısından döverek eve geri götürdüğünü anlatıyor. Adliyenin kapısında müdahale edecek hiç polis yok muydu canım? Bu bilgi de inandırıcı gelmiyor stüdyodakilere. Hatice daha önce de şehrin ortasında kendisini bayıltana kadar dövdüğünü, yine kimsenin müdahale etmediğini söylüyor. Hatice’nin darp raporları da varmış. Nihayet Müge Anlı kendisinin sürekli dayak yediğine inanıyor. Ama konu bu değil. Konu cinayet. 

Burada kadın cinayetlerindeki risk faktörlerine bir parantez açmak gerek: Jacquelyn Campbell tarafından 1986 yılında geliştirilen Risk Değerlendirmesi’ne göre bir kadının öldürüleceğini işaret eden 22 yüksek risk faktöründen biri de mağdurun önceki yıl içinde herhangi bir zamanda ayrılma girişimi. Araştırmalara göre şiddet mağduru, faili terk etmeye çalıştığında öldürülme riski korkunç şekilde artıyor ve sonraki üç ay boyunca da bu yüksek risk devam ediyor; sonrasında dokuz ay boyunca yavaş yavaş düşüşe geçiyor. Yani bir kadının öldürülme riskini azaltabilmesi için, faili onu terk etmeyeceğine inandırması gerek. Haliyle “Neden bir ilişkin olduğunu öğrendiğinde öldürmedi de boşanmak istediğinde öldürdü?” sorusu da bir hayli anlamsız.

Olay günü Hatice, arkadaşıyla denize gitmiş. Dönüşte kocası boğazına bıçak dayayıp onu öldürmeye çalışmış, Hatice arabasına binip ondan kaçmaya çalışmış, adam kaputa atlamış, Hatice arabasını sürmeye devam etmiş, adamı kaputtan atabilmek için zikzaklar çizerek sürmüş. Adam kaputtan düşmüş ve ölmüş. 

Müge Anlı’nın başka bir sorusu daha var. Kendisini bu kadar döven ve uyuşturucu kullanan bir adama nasıl biri 7 yaşında, diğeri 7 aylık iki çocuğunu bırakıp da denize gidebilmiş Hatice? 

Müge Anlı, gündem olan kadın cinayetleri arttığı zamanlarda daha kararlı ve sert bir tonla kadın cinayetlerine tepkisini aslında sık sık dile getiriyor. (Gelgelelim, programında çözmeye çalıştığı cinayetlerin çoğu erkeklerin kurban olduğu vakalar.) Ancak “iyi anne” rolüne uyum sağlamayan kadınlar sürekli yargılanıyor. Ona göre kadınlar istismara uğradıkları evden çocuklarını bırakarak kaçıyorlarsa, bu kadının niyetinin sorgulanmaya açık olduğu anlamına gelir. Kadının asıl amacı çocuklarını korumak olmalı. Programdaki gerek cinayet, gerekse de kayıp vakalarında çocuklarını alıp dayakçı kocasından sığınma evine kaçan kadınlara anlayış ve saygı gösteriliyor ve istismarcı erkek lanetleniyor. Ama kadın sığınma evine değil bir başka erkeğe kaçtıysa ya da çocuklarını evde bırakıp kaçtıysa bu kabul edilemez. Programın verdiği mesaj açık: Kadın yalnızca önce çocuklarının hayatını, sonra da kendi canını kurtarmak için evden kaçıp sığınma evine gidebilir. Mutluluğu o ya da bu şekilde arayan, mesela bir başkasıyla birlikte olup yeni bir hayat kurmak isteyen bir kadın yeterince zorlu bir hayat yaşamıyordur. Çocuklarını yanına almadan canını kurtarmak için evden kaçan bir kadın iyi anne değildir ve bu kabul edilemez. Çünkü kadın, anne olmak için var. Müge Anlı ile Tatlı Sert programı, patriyarkanın kadınlara biçtiği rollere sürekli olarak destek çıkarak kadın cinayetlerini lanetliyor. Öyle ki geçenlerde Müge Anlı kadına yönelik şiddete tepkisini dile getirirken tam olarak şöyle dedi: “Kadın niye öldürülmez? Çocuğa baktığı için öldürülmez! Savaşta da böyledir bu…” Patriyarka vücut bulup dile gelse ve kendi sebep olduğu cinskırımı lanetlese, tam da bu cümleyi kurardı. 

Programda günlerce Hatice’nin hayatı sorgulandıktan sonra Hatice nihayetinde kasten adam öldürmekten 25 yıl hapis cezası aldı. Kararın gerekçelerinden biri de Hatice’nin “arabayı kocası kaputa tutunmuş halde 5 kilometre sürerken hiçbir şekilde polisten yardım istememesi”. Tam burada Campbell’ın araştırmalarına göre, kadınların istismarcı partnerlerinden kaçmalarının tek yolunun onları öldürmek olduğunu düşündüğü yerlerde bunun, devletin ve kolluk kuvvetlerinin kadınları erkek şiddetine karşı yüzüstü bıraktığı anlamına geldiğini bir kez daha tekrarlayalım. Daha önce sokak ortasında bayıltılana kadar dayak yiyen, adliye önünden dövülerek zorla eve götürülen Hatice’nin canını kurtarmak için kaçarken polisi aramaması, polisin o durumda gelip kendini kurtarabileceğine ve sonrasında da koruyabileceğine inanmaması, onun 25 yıl ceza almasına neden oldu. 

Şubat 2019. Müge Anlı yine gündemde çünkü yayında 17 yaşındaki bir kız çocuğunun annesini korumak için babasını öldürdüğü ortaya çıktı. Adam 2014 yılından beri istismar, eşe darp, polise mukavemet gibi farklı suçlardan cezaevindeymiş, 3 ayda bir izinle çıkıyor ve boşandığı karısı Kıymet’in evinde kalıyormuş. Seneler süren bir istismar söz konusuymuş. O gece de adam eve alkollü gelmiş. Kıymet’e senet imzalatmaya çalışmış, Kıymet imzalamak istememiş. Kıymet’i dövüp silahla tehdit ederek zorla senedi imzalatmış. Senedi imzalattıktan sonra da Kıymet’i dövmeye devam etmiş. Kızı araya girmiş. O arbedede silah patlamış. Adam ölmüş. Kıymet ve iki kızı cesedi evin arkasında ekmek yaptıkları ocağa götürmüş ve sabaha kadar yakmış. 

Kıymet’in ve kızının itirafı sonrası herkes çok üzgün, Müge Anlı kızla konuşuyor.

– Nasıl bir adamdı baban?

– Sürekli annemi dövüyordu. Eline ne geçerse vuruyordu, testereyle dövüyordu. Yapma diyorduk, bizi de dövüyordu. Hep şiddet… Çocukları yaşında kadınlarla birlikte oluyordu, onları da eve getiriyordu. Annemi kadından saymıyordu, bizi çocuğu olarak görmüyordu.

Daha önce şikayetçi olmuş ve kadın sığınma evine kaçmışlar. Adam hapse girmiş, kadın çocuklarıyla birlikte başka bir yere taşınmış. Ama adam hapisten çıktığında yine bulmuş onları. “Annen niye şikayetçi olmuyordu?” diye soruyor Müge Anlı. “Bir kere şikayetçi oldu, sonra bizi yine buldu. Cesaret edemiyordu artık. Anneme git bizi bırak, biz kurtuluruz bir şekilde diyordum ama bırakmıyordu. Annemin belini büken biz olduk.”

Babanın eve getirdiği arkadaşlarından biri kızını taciz etmiş. Kız şikayetçi olmuş ve bu yüzden psikolojik danışmanlık alıyormuş. Bu olay sonrasında sosyal hizmetler aileyi takip etti mi? Bilmiyoruz. 

Kıymet’in ve kızının itirafını dinlerken bir ara “Keşke sen de en baştan boyun eğmekten vazgeçseydin” diyor Kıymet’e Müge Anlı. Sonrasında da “Çok üzgünüm” diyor. “Keşke başka bir yolu olsaydı. Çok üzgünüm… Hepiniz bilirsiniz benim kalbim adalet diye çarpar ama bilseydim bu vakayı işlemezdim. Saklamak için de elimden geleni yapardım… Annesi de öyle yaptı. Hiç böyle bir şey beklemiyordum.”

Birkaç gün öncesi. Adamın neden ortadan kaybolduğu, kimin başına bir şey getirmiş olabileceği sorgulanıyor. Elbette baş şüpheli Kıymet. Kıymet canlı yayındaki bu yoğun sorgu boyunca çelişkili konuşuyor. Adamla boşanmış zaten, madem bu adam o kadar kötüydü o halde neden hâlâ onunla aynı evde kalıyordu? Dayak yediği zamanlarda neden polise haber vermemişti? “Sizin şu andaki halinizde de kocası kayıp bir kadın görüntüsü yok. Siz onu zaten silmişsiniz. Ben bunu da yadırgamam ama bütün bunları yapan bir adamla hâlâ aynı evde durmayı yadırgarım.”

Sürekli başlarına adamın karıştığı olaylardan ötürü bir şeyler geliyormuş. Evleri kurşunlanmış mesela, kimin yaptığını görmemişler ama adamın zoruyla birinin ismini vermişler polise o kurşunladı diye. “Demek ki sen polise yalan ifade vermekten çekinmiyorsun” diyor Müge Anlı. “Senin anlatmadığın bir şey var mı? Gel artık anlat, uzatma.”

Müge Anlı bir kadının bu kadar istismar altında neden hâlâ adamdan ayrılmadığını bir türlü anlamıyormuş gibi davranıyor. Bir şiddet mağdurunun kendisine şiddet uygulayan partnerini terk etmesinin ortalama yedi veya sekiz denemede gerçekleştiğini, kadınların erkek partnerleri tarafından öldürülme risklerinin, ayrılma sürecinde en yüksek düzeye çıktığını bilmiyor. Toplumun ve ailelerin kadınları her zaman “evlerinde kalmaya” zorladığını, kadınların hayatlarını devam ettirebilecek maddi güce çoğu zaman sahip olmadıklarını, çoğunun yaşadıkları travmalar sonucu çeşitli psikolojik rahatsızlıklara sahip olduklarını, ve her şeyden önemlisi ÇOK KORKTUKLARINI görmeye de belli ki direniyor. 

Rachel Louise Snyder, aile içi şiddeti kapsamlı şekilde ele aldığı kitabı Görünmeyen Yaralar’da şöyle yazmış:

“Çocukların mutlaka babalarının olması gerektiğini dikte eden; nihai amacımızın bir ilişki olduğunu, ailenin toplumun sarsılmaz yapı taşı olduğunu, ‘sorunlarımızı’ bir şekilde çözerek evli kalmanın ayrılıp çocuğumuzu bekar anne olarak büyütmekten çok daha iyi olduğunu söyleyen bir kültürde yaşıyoruz.

 …

Toplumsal cinsiyet rollerinin verdiği mesajlar sinsi ve tutarlıdır. Bu mesajları Kadına Yönelik Şiddet Yasası’nı yeniden yürürlüğe koymaya karşı çıkan politikacıların ağızlarından, bu yasaya federal bütçeden bir kum tanesi kadar ödenek ayrıldığında duyuyoruz.

Aslına bakarsanız şiddet mağdurlarına evlerinde kalmalarını bizler de söylüyoruz. Hukuk sistemimiz onları savunma kürsüsüne oturtup kendilerini öldürmeye çalışan bir insanla, çok iyi tanıdıkları ve bu yüzden bir sonraki sefer gerçekten de kendilerini öldürebileceğini bildikleri bir insanla yüzleşmelerini istediğinde mesela. Nitekim mahkemelerin faillere ufak bir fiskeden daha ağır cezalar vermediğini görüyoruz, belki bir miktar para cezası. Belki vahşi bir saldırı sonrasında birkaç günlük hapis cezası. Kanun uygulayıcılar aile içi şiddeti bir suç olarak değil; bir talihsizlik, “aile arasında bir anlaşmazlık” olarak gördüklerinde biz de mesajı alıyoruz. Eğer durum tam tersi olsaydı, kadınlar erkekleri bu kadar yaygın şekilde dövseydi ve öldürseydi inanıyorum ki bu sorun bütün gazetelerde her gün manşet olurdu. Bugünün kadınlarının sorununun ne olduğunun anlaşılması için uçsuz bucaksız fonlarla desteklenen sayısız araştırma yapılırdı.

Tüm bunlara rağmen bizler, mağdurlara neden failleri terk etmediklerini sorma cüretini gösteriyoruz.”

Müge Anlı da soruyor, benzer her vakada soruyor, defalarca soruyor. “O baskıyı ben size anlatamıyorum Müge Hanım.” diyor Kıymet. Yıllar süren istismarların içinde bulunan kadınlar, o baskıyı bize anlatamıyorlar.

– Niye terk etmediniz kocanızı?

– Sana da Yasemin’e yaptığımın aynısını yaparım dedi bana. Yasemin’i bizim oradaki küçük ahıra sokup çırılçıplak soyup dövüp boğazına ip bağlamıştı. Daha beterini yaparım sana dedi.

Yasemin, ölen adamın eski karılarından bir diğeri. İtiraf sonrasında arayıp canlı yayına bağlanıyor: “Kıymet’in anlattığı şeylerin eksiği var, fazlası yok” diyor. “Beni soydu, boynuma tasma gibi halat bağladı, Kıymet engel olmaya çalışınca oradan alıp diğer eve götürdü. Bodruma kapatıp gücü tükenene kadar dövdü, dinlendi tekrar dövdü, dinlendi tekrar dövdü… Ben 5 yıl evli kaldım, 5 yıl her gün bu adamın ölmesi için dua ettim. …O adamla yaşamak yaşamak değil, başka bir şey. Her gün başınızı yastığa koyarken acaba yarın ne yüzden dayak yiyeceğim diyorsunuz. Böyle yaşamak gerçekten o kadar zor ki ya öleyim ya öldüreyim diyor insan.”

– Peki siz neden şikayetçi olmadınız?

– Oldum. Ama Kıymet ve evdeki kardeşi şahitlik yapmadığı için şikayetim hakkında takipsizlik kararı verildi.

Müge Anlı bu defa şahitlik yapmadığı için Kıymet’e pay biçiyor: “Zaten hep diyorum, kimse için değilse de Allah için şahitlik yapacaksınız. Bak sonrasında daha büyük şeylere yol açıyor. O gün bu olay için daha büyük bir müdahale olsaydı belki daha fazla ceza alacaktı ve cezaevinden çıkmayacaktı.” Bir kez daha, korku ve istismar içinde bir hayat sürmeye çalışan ve bu yüzden itaate zorlanan kadın şahitlik yapmadığı için suçlanıyor, ama bu denli ağır bir istismarın peşine yeterince düşmeyip takipsizlik kararı veren yargı sorgulanmıyor. 

Yasemin de defalarca ayrılmaya çalışmış, defalarca oğlunu kaçırarak ve tehdit ederek vazgeçirmiş adam. En sonunda annesi babası ve kardeşleriyle birlikte bütün aile şehir değiştirerek kaçabilmişler. Ancak öyle kaçabilmişler. 

Kasten adam öldürme suçundan yargılanan Kıymet 16 yıl, kızı ise 2 yıl 9 ay hapis cezası aldı. Kızı tutukluluk süresi göz önünde bulundurularak tahliye edildi. 

Müge Anlı’nın programından bu üç farklı örnek, aslında programdaki onlarca vakadan birkaçı. Programda suçlu aramak ve orada canlı yayında bir mahkeme kurmak bu meselelerin tartışılması gereken bir başka tarafı elbette. Ancak söz konusu kadın katiller olduğunda Müge Anlı’nın soruları da, takındığı tavır da, sonrasında gelen tepkiler de tesadüf değil, kadınların bu dünyada kadın olarak var oldukları için kapatıldıkları toplumsal cinsiyet rolleri hapishanesinin parmaklıkları. Çocuklarını korumak için kocasını öldüren anneye üzülüyor, annesini korumak için babasını öldüren kız çocuğuna kahroluyor ama kendi mutluluk arayışında istismarcı kocasından kaçmaya çalışan kadını yadırgıyoruz. Ve tüm bu hislenmeler içinde kadına yönelik şiddete dair devlet politikalarını, seneler süren istismarları dikkate almayan ancak bir erkeğin “cinnet anını” tanıyan yargı sistemini, kadınlara yeterli koruma sağlamayan ve güven vermeyen kolluk kuvvetlerini, istismar vakalarında gerekli takibi yapmayan kurumları, kadınlara kaçmak istedikleri durumlarda konforlu bir yaşam alanı sağlayacak sığınakları açmayan belediyeleri, kadına yönelik şiddetle mücadele için yeterli bütçe ayırmayan meclisi ya da İstanbul Sözleşmesi’ni uygulamayan devleti sorgulamıyoruz. 

Şiddetine maruz kaldıkları adamları öldüren kadınlar devlet ve toplum onları yüzüstü bıraktığı için katil oluyorlar. Bu kadınları öldürmeye iten erkek şiddeti de cinskırımın bir parçası; katil olarak özgürlüklerini daha da sınırlandıran, cezaevine giren kadınlar da cinskırımın mağdurları.

[Türkiye’de her gün en az üç kadın öldürülüyor. Eşitlik İçin Kadın Platformu (EŞİK), kadın cinayetlerini ve kadına yönelik şiddeti önlemek ve cinskırımı sonlandırmak için meclisi göreve çağırıyor: https://twitter.com/esik_platform/status/1352578249432453123]

* https://ajph.aphapublications.org/doi/10.2105/AJPH.93.7.1089 

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s